konuya girerken demokrasi ve laiklik arasındaki ilişkiye bakmak gerekiyor. bu konuda bugüne kadar düşünceler dile getirilmiştir hatta bu konuyla alakalı bir durumu içeren bir aihm kararı bile vardır.
konuya demokratik olmayan bir laik rejim mümkün mü gibi kolay bir soru ile girelim. pek tabiki mümkün, bir rejim laik olabilir fakat diğer noktalarda demokratik olmamaktadır. örneğin saddam rejimi laik bir rejimdi; ancak demokratik olduğu söylenemezdi, yine nazi partisi zamanında almanya da laikti ama aynı zamanda faşistti de. çünkü laikik demokrasi olmasa da yaşayabilmektedir. zira laiklik en basit anlamı ile din işlerinin devlet işlerine karıştırılmaması ve insanların istedikleri dini, inanışı, felsefeyi seçmekte özgür olmasıdır; ama yine aynı insan oturacağı yeri seçmekte, oy vereceği partiyi seçmekte serbest olmayabilir.
gelelim içinde laisizmi barındırmayan bir demokrasi olabilir mi sorusuna: asıl tartışma bu konuda çıkmaktadır, soru işaretleri burada doğmaktadır. bu tartışmalı konunun cevabını bulmak çok basittir aslında, demokrasi ve son günlerde sıklıkla dile getirildiği gibi laikliğin tanımını yapmak yoluyla soruya cevap bulunabilir.
demokrasi, tüm üye veya vatandaşların, organizasyon veya devlet politikasını şekillendirmede eşit hakka sahip olduğu bir yönetim biçimidir. genellikle devlet yönetim biçimi olarak değerlendirilmesine rağmen, üniversiteler, işçi ve işveren organizasyonları ve bazı diğer sivil kurum ve kuruluşları da demokrasi ile yönetilebilirler. eşit hak kavramı çok geniştir ve akla gerelecek her türlü hak konusunda aynı durumdaki insanların aynı haklara sahip olmasını ifade eder. pek tabi ki bu haklara kişinin istediği inanca bağlanma hakkıdır ki laiklik de tam da budur. yani demokrasinin bileşenlerinden biridir. buradan anlaşılıyor ki laiklik demokrasinin bileşenlerinden biridir.
laisizmin demokrasinin temel bileşenlerinden biri olduğu düşüncesine bazı eleştiriler getirilmiştir bu eleştirilerin en dişe dokunur olanı "devletin dini özgürlükler konusunda yaptığı kısıtlamalarla aslında demokrasinin özgürlükçü ruhuyla çeliştiği düşüncesidir". bu eleştiriye göre devlet laik rejimi korumak adına insanların dininin gereklerini ifa etme özgürlüklerini sınırlayabilmesidir. hepimiz biliyoruz ki kişilerin özgürlük alanının sınırı diğer kişilerin özgürlük alanıdır. bir kişi dininin gereklerini ifa etmek adına başkalarının özgürlüklerine dokunursa bu durum tabiki demokratik devlet tarafından önlenecektir. bunun dışında ise devlet kişilerin inançlarının gereklerini ifa etme özgürlüklerine dokunamayacaktır.
her demokratik devletin anayasasında "sınırlamaların sınırı" belirlenmiştir. yani devletin hangi hakkı ne kadar sınırlayabileceği, hangi durumlarda sınırlayabileceği bellidir. bu durum demokratik hakların anayasal düzeyde ve uluslararası ve hatta uluslarüstü seviyede korunması ile sağlanır. bir devlet bütün bunlara rağmen kişilerin din özgürlüklerine gereğinden fazla müdahale ediyorsa o devlete zaten demokratik diyemeyiz, totalister rejim deriz. bu kısmın sonucu olarak demokratik rejimlerin laik olmasının işin doğası gereği olduğunu; fakat laisim nedeni ile yapacağı kısıtlamaların gereğinden fazla olması durumunda da rejimin demokratik olmaktan çıkacağını söyleyebiliriz.
kısanın kısası her demokratik rejim laiktir; ancak her laik rejim demokratik değildir.
gelelim the economist dergisinin türkiye için yaptığı yoruma: laiklik mi demokrasi mi sorusunun mantık dışılığını yukarıda anlattım. burada bu anlattıklarım ışığında türkiye'deki durumu değerlendireceğim.türkiye, anayasasında hem laik hem de demokratik olarak tanımlanıyor ve laikliğin tanımı da anayasa da çeşitli yerlerde yapılmış.
türk rejimini değerlendirirken avrupa rejimlerine bakarak değil onun kendi yapısına bakarak değerlendirme yapmak gerekir. zira hıristiyanlık ve müslümanlık farklı özelliklere sahip dinlerdir ve müslümanlık hıristiyanlığa göre çok daha fazla oranda dünyevi hükümler içerir. bu sebeple türk laisizm uygulaması kendine has özellikler içerir. örneğin bakara suresinde miras hakkı düzenlenmiş ve erkeğin iki payına karşılık kadına bir pay verilmiştir. bu düzenle çok açık olarak demokrasiye aykırıdır. bu durumda mümin çok sert bir laik duvara çarpmaktadır. zira demokratik ve laik rejimde, kişiler cinsiyetlerine göre ayrılamaz ve bu ayrım sebebiyle farklı haklara sahip kılınamaz. peki bu durumda devlet ne yapacaktır? eğer laik ise kendi yasalarında eşit uygulamayı düzenleyecek ancak kişilerin kendi inançlarına göre de dağıtım yapmasını engellememek için ona özgürce paylaştırabileceği bir miktar verecektir ki bu miktar türk medeni kanununda hiç de az değildir, yani bu örnekte türkiye doğruyu yapmıştır.
konuya miras gibi hafif bir örnekle girdik ama türban gibi ağır bir örnekle devam etmek gerekiyor. bu konuda aihm'nin bir kararı var. bu karara göre halkın ezici çoğunluğunun aynı dinden olduğu bir ülkede o dinin özel simgelerinin kamusal alanda taşınması o simgeyi taşımayanlar üzerinde ciddi bir baskı oluşturur. bir nevi türbanlı vatandaş sırf o simgeyi kamusal alana sokarak türban takmayan kişiye-isteyerek veya istemeyerek fark etmez- ben senden daha müslümanım demektedir. demokrasi bir vatandaşın bu duruma düşmesine kesinlikle izin veremez.
türkiye bütün bunlara ortak bir fiili çözüm bulmuştur, sokakta devlet kimseye karışmamakta kamusal alanda ise vatandaşına dini simgeleri kullanma zorunluğu getirerek hem özgürlüklere saygılı olmak da hem de türbansız birey üzerindeki baskıyı önlemektedir.
the economist türkiye'deki bu durumu değerlendirememekte ve batılı süreçlerle türk laiklik sürecini karşılaştırarak çok büyük bir hataya düşmektedir. bunda kasıt aramak ne kadar doğrudur bilinmez ama pek tabi ki şüphe ile bakmak gerekir.
1 Comment:
doğrudan başlığa yanıt: ülkemiz için evet.
Post a Comment